Ben Mahir İz Hoca’ya yetişmedim. Ama onun adı bizim adresimiz oldu. Çünkü M.Ü. İlahiyat Fakültesinin adresi Mahir İz Caddesi No 2 / Bağlarbaşı idi.
O yüzden elimize geçen dekanlığa ait her resmi yazının altında rahmetlinin adı gözümüze ilişti. Rahmete vesile olsun.
Yılların İzi diye hatıratını yazmış.
Hepimizin üzerinde yılların izi var. Kimi alnımızda çizgiler olmuş, kimi şakaklara düşen aklıklar, kimi dazlayıp göz alan kafalar, kimi değirmendeymiş gibi ağaran başlar, kimi bükülen beller, kimi tutmayan dizler, kimi görmeyen gözler, kimi titreyen eller, kimi bağı çözülen diller… Geçen her bir sene illa ki bir iz bırakıyor üzerimizde.
Rahmetli ile anlatılanlardan en çok duyduğum “kırmızı mangır beyaz baldır” secisi.
İnsanım diye gezenler, kendilerini işlemedikleri günahın masumu sanmasınlar. Yusuf’um diye kasılıp caka satanlar, karşılarına Züleyha çıktı mı ki öyle kasılırlar hele bir baksınlar.
Kendilerine tamamen duygusal olarak kırmızı kırmızı mangırlar sunuldu mu ki. Tabi değişim bunları da etkiledi artık deste deste, yahut çanta dolusu yeşil kimya bozanı demek mi lazım. Belki de raconda bir adı vardır bilmediğimiz.
Hele çakma Yusufların boyunlarındaki uçkurlarının fettan bir dilberin eline geçmesi halinde sürüklenemeyecekleri bir cehennem çukuru düşünülebilir mi?
Kabbal geleneğine göre Havva’dan önce güya Âdem’in Lilit adında bir belalısı varmış. Oğulları hâlâ onun kızları tarafından düşte aldatılmaya devam ediyormuş.
Bizim inancımıza bu uymuyor. Ama bizim başımızı yakan kendi babamızın öz kızları. Biz Âdem’in oğulları, bize eş olarak yaratılmış olan kızlarına karşı ilgi ve heyecan duymamız, yay kaşlarına ok kirpiklerine gönlümüzü hedef kılmamız, görünce feleğimizi şaşırmamız, elimizin ayağımıza dolaşması, yüreğimizin hop hop etmesi çok tabii, belki de bu olması gereken davranış şeklidir. Fakat bunu da kitabına göre yapmak lazım.
Mükerrem olan insan ve onun bedeni, insanî değerler ve hele cinselliğe mahal şeyler eskilerin tabiri ile öyle bezli ve meni cari şeyler mi ki keyfimize göre hareket edelim. İlle de bunları insanî bir biçimde kılıflamamız, örtmemiz, öyle çırılçıplak ortalığa salıvermemiz gerekiyor.
Sifahı nikahtan ayıran husus, bu tür cinsel alakaların insanların iştirakinin sağlanacağı merasimlerle yapılıyor olmasıdır.
Yakın tarihe ve geriye doğru baktığımız zaman kadın erkek ilişkilerinin çok kaygan ve kırılgan bir zemini oluşturduğu görülüyor. Kontrol edilemeyen yahut saklanan ama zamanla kokusu çıkan bu türden ilişkilerin nicelerini bulundukları makam ve mevkiden alaşağı ettiği biliniyor. Amerikan Başkanı mı dersiniz, ülkemizde parti başkanları mı, tarikat şeyhleri mi, kanaat önderleri mi, ileri düzey siyasiler mi… nice insanlar hep uçkur çukurundan esfel-i safilin bataklığına düşmüşlerdir.
Malcolm X’in, “Tanrı değilse bile, Tanrı’dan hiç de aşağı kalası değil” diye adeta tapındığı Elijah Muhammed’in gözünden düşmesine sebep yanında çalıştırdığı iki sekreterinin “çocuklarının babasının Elijah olduğu” iddiasıyla nafaka davası açmaları olmuş.
Bunun örnekleri saymakla bitmez. Üstelik gönülleri de karartır. Hem sıradanlaştırma gibi olumsuz bir işlev de görebilir. Bunların şüyuu vukuundan beterdir de.
Yüce Rabbimizden niyazımız, bizi bize komasın!
Bizi altından kalkamayacağımız baştan belli sorularla imtihana çekmesin.
Zinhar zehir içre baldır
Kırmızı mangır beyaz baldır
GARİBCE